25 Ekim 2007 Perşembe

1 Ay

1 aydan fazla süredir hiçbir şey yazmadım. Şimdi dönüp baktığımda, bu bir ayda ne kadar çok şey olmuş…

Ehliyet aldım. O kadar hızlı verdiler ki... Daha önce konsolosluktan onaylı tercümesini yaptırdığım ehliyetimle gittim; “göz muayenesi olmalısın” dediler. 3 dakikada göz muayenesini yaptırdım. Bir form verdiler 2 dakikada doldurdum. Sıra numarası alıp 2 dakika bekledim, hemen sıra geldi. Görevli bayan kaydımı yaptı, “ilerideki odada fotoğraf çektir, oradan verecekler” dedi. Topal bir adam fotoğrafımı çekip beklememi söyledi. 5 dakika sonra elinde ehliyetimle geldi. Tüm bu işlemler toplam yarım saat sürdü.

Araba kiraladım. Skoda Fabia. 1 aydır da bu arabayı kullanıyorum. Araba kiraları çok ucuz. O kadar ucuz ki, araba almaya bile gerek yok. Ama neticede el-alemin arabası. İki gün önce gittim 1 yaşında, düşük kilometreli bir Ford Focus aldım. Türkiye’deki fiyatının yarısının altında bir fiyata mal oldu. Yine de bankadan kredi çekerek aldım. Faizler çok düşük.

International City denen bölgeden, 1 oda 1 salonlu bir ev tuttum. Kirası görece “uygun” fakat İstanbul’la karşılaştırılamaz. Burada kiralar ateş pahası.

Eve eşyalar aldım. LCD televizyon, çamaşır makinesi, buzdolabı, oturma odası, yatak odası, perde… 1 hafta içinde ev, “ev” oluverdi.

İlk projemin kullanıcı ihtiyaçlarını tespit etmek üzere Suudi Arabistan’ın başkenti, Riyat’a gittim. Hayatımda böyle bir şehir görmedim. Bütün kadınlar, Arap, İngiliz, Türk, Amerikalı, Müslüman veya Hıristiyan farkı gözetmeksizin siyah çarşaf giymek zorundalar. Kadınların araba kullanmaları yasak. Alışveriş merkezlerindeki Mc Donals’ların, Burger King’lerin önünde kadınlarla erkekleri ayıran bekleme paravanları var. Bazı binaların kadın-erkek girişleri bile farklı. Kadınlardan bu kadar korkan bir anlayış en hafif tabiriyle ilkel olabilir. Öte yandan Suudi Telekom’daki insanlar gayet cana yakın ve işbirliğine açıklar, umarım proje boyunca böyle devam ederler.

Bayram için İstanbul’a bilet alırken Suudi Arabistan seyahati gündemde yoktu. O yüzden günleri çok iyi ayarlayamadım. Şöyle oldu: Riyad’dan uçağa bindim, Dubai’ye geldiğimde İstanbul uçağının kalkmasına 2 saat vardı. Eve gitmeden havaalanında bekledim, 4 saat de İstanbul’a sürdü. Yani havaalanı beklemeleri dahil, 14 saat yoldaydım.

Hayatımdaki en kötü yolculuktu. Havaalanı check-in sırasında bir saat’den fazla ayakta bekledim. Bunun üstüne uçak da bir buçuk saat rötar yaptı. Havalandık. Yanımdaki sıradaki koltukta iki küçük çocuklu Hintli bir aile vardı. Küçük erkek çocuk bir buçuk saat boyunca yırtınarak ağladı ve anne babası çocuğu susturmak için hiçbir şey yapmadı. Bütün uçak Hintlileri sevmemek için böylece bir neden daha buldu. Dubai’de takım elbisenin üzerime yapıştığını fark edip havaalanının tuvaletinde üstümü değiştirdim. İstanbul uçağı da bir saat rötar yaptı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, havada da berbat bir türbülansa girdik. Çığlık atanlar oldu.

Geldiğim gün bayram arifesi olduğu için mesai yarım gündü. Sabah eve geldim, annemle kucaklaşıp doğruca yatağa gittim. Öğlen Kadıköy’e Güliz’le buluşmaya gittim.

Güliz’i görmek, ona sarılmak, onun bana sarılması, saçlarını okşamak, elini tutmak, elinin elimin içindeki sıcaklığını hissetmek… O kadar çok özlemişim ki. İnsanın hiç bitmesini istemediği anlar vardır ya hani; zaman donsun ve o an havada asılı kalsın tüm dünya; o anın hazzıyla, mutluluğuyla bir ömür geçsin ve son nefesini de dudağındaki o mutlu gülümsemeyle versin ister. İstanbul’daki beş günüm işte böyle geçti. Onun elini tuttukça, yüzüne baktıkça havaalanındaki ayrılış anımız gözlerimin önüne geldi hep. Bitecekti. Bitti de… Bu sefer ayrılırken ağlamadık. Ama boğazımdaki o düğüm yine geldi oturdu aynı yerine. Hala da sol bademciğimde bir şiş gibi, ne zaman onunla telefonda konuşsak, ne zaman telefonumun, bilgisayarımın, evdeki masanın üzerindeki resmini görsem düğümleniveriyor.

Bunun dışında Taha ve Gülizar’la, Dicle ve Yalçın’la, Ahmet ve Gülgün’le görüştük. Gitmeden bir gün önce de Hakan’la buluştuk.

Dubai’ye döndüğümden beri yoğun bir iş temposuna girdim. Bundan sonra da öyle gidecek gibi görünüyor.

Bu arada, şimdiye kadar hiç Dubai resmi koymadığımı fark ettim. Bundan sonraki yazının içerisinde bol bol resim olacak ve o yazı tamamen Dubai’den bahsedecek.

Hiç yorum yok: